30 Ağustos 2010 Pazartesi

Toz Metalurjisi

T/M üretim yöntemi metal tozlarının üretimi ve üretilen bu tozların imalatı istenilen parçaların şekline dönüştürülmesi işlemidir. Bu yöntem toz üretimi, üretilen tozların karıştırılması, tozların preslenmesi, sinterleme ve isteğe bağlı işlemler (infiltrasyon, yağ emdirme, çapak alma, vb..) olmak üzere belirli aşamalardan oluşur. Bu yönteme ait imalat basamakları aşağıdaki şekilde gösterilmiştir.
Şekil 1. Toz Metalürjisi yöntemi ile parça üretim aşamaları




Toz, boyutu 1 mm’den daha küçük, ince olarak bölünmüş katı parçacıklardır. Tozlar genel olarak metaliktir. Bir tozun en önemli karakteristiği yüzey alanının hacmine göre yüksek olmasıdır.

Toz metalurjisi yöntemi demir ve demir dışı metallerden parça üretiminde kullanılan gelişmiş bir üretim yöntemidir. Toz metal parça üretiminde genellikle tozlar öncelikle soğuk sıkıştırma ile şekillendirilir ve sinterleme işleminden sonra bitirme işlemleri uygulanır. TM yöntemi ile tozların soğuk şekillendirilmesi ve kalıptan çıkarılması sırasında metal tozları ile kalıp yüzeyi arasındaki sürtünmeyi azaltarak kalıp ömrünü artırmak amacıyla yağlayıcılar kullanılır. Malzemeye uygun yağlayıcılar ağırlık olarak % 0.5-2 oranlarında ilave edilerek karıştırılırlar. Bu süreçte tozların başarılı bir şekilde sıkıştırılarak şekillendirilmesi birinci basamaktır. Karışımı hazırlanan tozlar istenilen geometrideki kalıplarda preslenir. Presleme işlemi esnasında dağınık halde bulunan tozlar kalıp içerisinde parçanın şeklini alır. Bu aşamada elde edilen parçalar düşük mukavemet değerine sahiptir. Bu mukavemet değerine ham mukavemet (green strength) denir. Ham mukavemet değeri parçanın kalıptan çıkartılıp sinterleme ortamına yerleştirilmesine olanak verecek değerlerde olmalıdır fakat bu değer parça üzerine uygulanacak yüksek değerlerdeki kuvvetleri taşımak için yeterli değildir. Kalıptan çıkartılan parçaların mukavemet değerlerini artırmak için parçalara sinterleme işlemi uygulanır.

Sinterleme genellikle atomik ölçekte gerçekleşen, kütle taşınımları yoluyla katı parçacıkları birbirine yoğun bir yapı oluşturacak şekilde bağlayan ısıl işlem veya süreçtir. Sinterlenecek malzeme tek çeşit saf metal veya seramik gibi bir malzemeden oluşuyorsa tek bileşenli sistem, birden çok malzemeden oluşuyorsa çok bileşenli sistem adını alır. Tek bileşenli sistemlerde sinterleme sıcaklığı malzemenin ergime sıcaklığının 0,8 katıdır. Çok bileşenli sistemlerde ise sinterleme sıcaklığı bileşimde en düşük ergime sıcaklığına sahip malzemenin ergime sıcaklığın hemen altındadır. Ergime sıcaklığının altında yapılan sinterlemeye katı faz sinterlemesi, çok bileşenli sistemlerde ise bileşenlerden en az birinin ergime sıcaklığının üzerinde yapılan sinterlemeye ise sıvı faz sinterlemesi denir.

Sinterleme sonrasında parçalar isteğe bağlı olarak bazı işlemlerden geçerek (infiltrasyon, birleştirme, tekrar sıkıştırma..) kullanıma hazır hale getirilirler.

T/M Avantajları

T/M küçük, karmaşık ve boyutsal hassasiyeti yüksek parçaların seri imalatına son derece uygundur. Belirli derecede porozite ( gözenek ) ve geçirgenlik elde edilir. T/M ile üretilen parçaların büyük bir kısmında elde edilen boyutsal hassasiyet ve yüzey kalitesi talaşlı işlem gibi ekstra operasyonlara olan gereksinimleri ortadan kaldırması ve malzeme kaybının çok az olması T/M yönteminin ekonomik bir üretim yöntemi olduğunun göstergesidir.

Bazı metallerin ergime sıcaklığı çok yüksek olması ve bu sıcaklıklara ulaşılamaması ( tungsten, molibden gibi ), bazı özelliklerin ancak T/M ile sağlanabilmesi ( kendi kendine yağlanan yataklar ), süper alaşım ve sert metaller gibi önemli malzemelerin bu yöntem ile üretilmesi toz metalurjisini zorunlu kılan başlıca sebeplerdir. Çok sayıda üretim söz konusu olduğunda en iyi uygulanabilen bir metot olması, boyut kontrolü ve şekil karmaşıklığı T/M yönteminin en bariz avantajlarıdır.

T/M yönteminin genel olarak avantajları aşağıda maddeler halinde verilmiştir :



• Yüksek malzeme kullanım oranı, düşük malzeme kaybı.

• Yüksek üretim hızları.

• Düşük maliyet

• Düzgün yüzey, yakın tolerans değerlerinin elde edilmesi.

• Karmaşık şekilli parçaların imalatı.

• Yüksek ergime sıcaklığına sahip metallerin imalatı.

• Yüksek yoğunluğa sahip parça üretimi.

• Metal matriks kompozit ve metal alaşımları üretimi.

• Üstün mikro yapısal özelliklere sahip parça üretimi.

• Belirli derecede gözeneklilik ve geçirgenlik.



T/M Uygulama Alanları

T/M uygulama alanları oldukça geniştir. Tungsten lamba teli, diş dolguları, kendinden yağlamalı yataklar, otomotiv güç aktarma dişlileri, zır delici mermiler, elektrik kontakları ve fırçaları, mıknatıslar, nükleer güç yakıtları elemanları, ortapedik protezler, iş makinesi parçaları, yüksek sıcaklık filtreleri, şarz edilebilir piller ve jet motoru parçalarının üretimi T/M kullanım alanlarına örnek olarak verilebilir. Metal tozlar boyalar, patlayıcılar, kaynak elektrotları, roket yakıtları, mürekkepler, sert lehim bileşikleri ve katalizörlerde kullanılmaktadır. T/M kullanım alanlarından bir tanesi de savunma sanayisidir. Ateş sanatı olarak bilinen piroteknik uygulamalar savunma sanayisi için oldukça önemlidir. Piroteknik reaksiyonlar çok yüksek sıcaklık oluşturduklarından aydınlatmaya yol açarlar. Piroteknikler havai fişek, işaret fişeği ve flaş tozu olarak kullanılırlar. Genellikle demir parçalarının üretiminde kullanılan T/M yöntemi otomotiv endüstrisinde oldukça geniş bir kullanım alanına sahiptir. Düşük yoğunlukta parçalara ihtiyaç duyulduğu otomotiv endüstrisi T/M yöntemini daha hafif parça üretimine doğru yöneltmektedir.

(http://mf.dpu.edu.tr/~runal/toz/powdermet.html)

26 Mayıs 2010 Çarşamba

"Malzeme olmadan Mühendislik Olmaz"

Büyük köprülerde, binalarda, boru hatlarında ve benzer önemli yapılarda kullanılan çelikten, havacılıkta kullanılan çok hafif ve yüksek dayanımlı alaşımlara, bilgisayar çiplerinde kullanılan silikonlara kadar geniş bir yelpaze içinde yeralan malzemeler, Malzeme Mühendislerinin uğraş alanıdır.
Sanayide, ileri teknoloji ürünlerinde ve günlük yaşamda kullanılan bu çok çeşitli malzemelerin üretilmesi, geliştirilmesi, işlenmesi ve test edilmesi Malzeme Mühendislerinin görevlerinden başlıcalarıdır. Malzeme Mühendisleri yüksek sıcaklık süper iletken seramiklerin geliştirilmesi ve biyomedikal aygıt uygulamalarıyla da yoğun bir şekilde ilgilenirler.
Tüm mühendislik tasarımlarında, istenen özelliklerde ve maliyette malzemelerin bulunabilirliği en önemli faktördür. Bu nedenle Malzeme Mühendisleri, diğer mühendislik disiplinleri ile sıkı ilişki içinde çalışırlar; temel bilimleri, mühendislik bilgilerini ve amaca uygun cihazları kullanarak tüm mühendislik alanlarıyla ilgili tasarımlar için önerilerde bulunurlar. Bu da, Malzeme Mühendislerinin çok farklı alanlardan insanlarla iletişim kurma yeteneğine sahip olmalarını gerektirir.
Tarihçe:

Eskiden mühendislik malzemesi olarak genellikle metal ve alaşımları kullanıldığından, bu malzemelerin tasarımı, geliştirilmesi ve test edilmesi üzerine çalışmakta olan mühendislik disiplinine Metalurji (metalbilim) Mühendisliği adı verilmişti. Ancak, metaldışı malzemelerin de mühendislik malzemesi olarak kullanımı I.Dünya Savaşı sonrasından itibaren yaygınlaşmaya başlamış ve Metalurji Mühendisleri metallerin yanısıra, seramik, kompozit ve plastikler olarak ana başlıklarını verebileceğimiz tüm mühendislik malzemelerinin geliştirilmesinde önemli rol oynamışlardır. Uğraşı alanları içinde metaldışı malzemelerin de önemli bir yer kapladığı bu disiplinin isminin Metalurji olarak devam etmesi bu mühendislik disiplinini artık tam olarak temsil etmediğinden; ilk olarak ABD üniversiteleri 1970'lerin ortalarından itibaren Metalurji Mühendisliği bölümlerinin isimlerini Metalurji ve Malzeme Mühendisliği olarak değiştirdi, 1980'lerin ortalarından itibaren ise ABD'de yaygın isim Malzeme Mühendisliği veya Malzeme Bilimi ve Mühendisliği oldu.

Türkiye'de ilk açılan Metalurji Mühendisliği bölümleri (İTÜ ve ODTÜ) ise isimlerini 1995'den itibaren Metalurji ve Malzeme Mühendisliği olarak değiştirmiştir. 1980'lere kadar yurdumuzda sadece bu iki üniversitede bu disiplin için mühendis yetiştirilirken; Türkiye'de sanayileşmenin artması sonucu yükselen yurtiçi talebin yanısıra yurtdışı talebin de artarak devam etmesi; genç bir nüfusa sahip ülkemizde yeni Metalurji ve Malzeme Mühendislikleri bölümleri açılması sonucunu getirmiştir. Bugün 20 civarında Türk üniversitesinde Metalurji ve Malzeme Mühendisliği veya Malzeme Mühendisliği eğitimi verilmektedir. Son açılan bölümlerin adı Malzeme Mühendisliği'dir.

Malzeme Mühendislerinin Türkiye'deki yasal mesleki örgütü Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Metalurji Mühendisleri Odası'dır.

MALZEME MÜHENDİSLERİ NERELERDE ÇALIŞABİLİR?

Malzeme Mühendisleri, temel üretim proseslerinin hakim olduğu demir çelik ve demir dışı metallerin üretimlerinin yapıldığı tesislerin yanı sıra döküm endüstrisi, geleneksel ve ileri teknolojik seramik üretim tesislerinde, yeni malzeme araştırma ve geliştirme amaçlı merkezlerde, savunma sanayii, havacılık, uzay, tıp ve biyomedikal alanlarında kullanılmak üzere malzeme üretimi yapılan alanlarda kolaylıkla iş bulabilirler. Bölümümüzden mezun olan yeni mühendislerimizin çalışabileceği başlıca sektörler şöyle sıralanabilir:

Demir-Çelik Sanayii

Demir-Dışı Metal Üretim Sanayii (bakır, alüminyum, vd)

Cam, Seramik ve Refrakter Sanayii

Demir, Çelik ve diğer Metallerin Döküm Sanayii

Savunma Sanayii

Makine İmalat Sanayii

Otomotiv ve Otomotiv Yan Sanayii

Uçak ve Gemi İmalat Sanayii

Kaynak Malzemeleri Üretimi Sanayii

Metal Şekillendirme ve İşleme Sanayii

Yüzey İşlemleri ve Kaplama Sanayii

Elektrik-Elektronik Malzeme Sanayii

Beyaz Eşya Sanayii

Manyetik Malzeme Üretim Sanayii

Biyomedikal Malzeme Üretim Sanayii

Enerji Sektörü

Plastik Teknolojisi

Kalite Kontrol ve Gözetim Şirketleri

Tüm Sektörlerde Kalite Departmanları
Ar-Ge Şirketleri ve Üniversiteler


Yukarıda başlıcalarını sıraladığımız sektörlerde Malzeme Mühendisleri, satınalma, üretim, planlama, ar-ge, tasarım, satış, pazarlama, ve kalite departmanlarında mühendis olarak veya tecrübe arttıkça yönetim kademelerinde görev almaktadırlar.


ABD ve Avrupa'da üniversitelerinde de Türk Malzeme Mühendisleri kolaylıkla master ve doktora eğitimleri alabilme şansına sahiptir. Bu ülkelerdeki büyük malzeme araştırma-geliştirme fonları da burs alma olasılığını çok yükseltmektedir. Yine bu ülkelerdeki araştırma merkezleri ile sanayide iş bulma şansı en yüksek olan meslekler arasında yer almaktadır.

MALZEME MÜHENDİSLİĞİ'NİN GELECEĞİ

Günümüz dünyasında malzemelerin önemi giderek artmakta ve buna bağlı olarak bilimsel araştırmalar hız kazanmaktadır. Dünya var oldukça bu önemin süreceği ve Malzeme Mühendislerine olan talebin devam edeceği, Malzeme Mühendislerinin toplum yararına yeni buluş ve yeniliklere imza atacakları kesindir. Diğer mühendislik dallarındaki buluş ve yeniliklerle sürekli olarak daha öne çıkan daha üstün performanslı malzeme gereksinimi, malzemelerin içyapı-özellik-üretim süreci-performans ilişkilerini en iyi anlayan Malzeme Mühendislerine olan talebi daha da artırıcı etki yapmaktadır.

Malzeme Mühendisleri için "mühendislerin mühendisi" deyimini kullanabiliriz. Çünkü malzemeler olmadan diğer mühendislerin bir işlevi olmaz.

"Malzeme olmadan Mühendislik Olmaz"

(http://mate.atilim.edu.tr/hakkinda.htm)

1 Nisan 2010 Perşembe

Malzeme Bilimi

Malzeme Bilimi tüm mühendislik dallarının temel eğitim konusudur. Mühendislik Malzemeleri olarak da tanımlanan bu bilim dalı ile malzemelerin performansları (davranışları) yapı, özellik ve işlem parametreleri değiştirilerek incelenir. Malzemeleri genel olarak metaller, seramikler, polimerler ve kompozit malzemeler olarak sınıflandırmak mümkündür. Bir çok mühendislik alanının çeşitli uygulamalarında bu malzemeler ihtiyaca göre doğal ya da yapay olarak kullanılmaktadır.

Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Nedir?

Metalurji ve Malzeme Mühendisliği her türlü doğal hammaddeden; metal, cam, seramik, plastik, kompozit üreten ve bu tür malzemelerin iç yapısını değiştirmek suretiyle özelliklerini geliştiren mühendislik dalıdır.

Günlük yaşantımızda kullandığımız hemen herşey, malzemelerden oluşur. Bu malzemeler, doğal olarak oluşmuş ya da yapay olarak elde edilmiş olabilir.

Malzemenin temel ihtiyaç maddesi olması Metalurji ve Malzeme Mühendislerine çok geniş bir çalışma alanı sağlar. Mühendisler başta malzeme (metal, seramik, polimer, kompozit) üretimi yapılan tesislerde, üretilen malzemenin uygulamalara tabi tutulduğu işletmelerde (otomotiv, havacılık ve denizcilik sektörleri, askeri teçhizat, biyomedikal malzeme üretimi ve uygulamaları), kalite kontrol departmanlarında, Araştırma-Geliştirme (Ar-Ge) birimlerinde rahatlıkla çalışabilmektedirler.

(http://www.malzemebilimi.com/)

18 Mart 2010 Perşembe

Cevher Hazırlama Mühendisliği Nedir?

Cevher Hazırlama, çalışma disiplini ve dayandığı bilimsel konular bakımından, Maden Mühendisliği ile Metalurji ve diğer teknolojiler arasında özgün bir yer işgal etmektedir.
Cevher Hazırlama; kısaca, üretilen doğal kaynakların metalurji, demir-çelik, cam, seramik, çimento, deterjan, inşaat malzemeleri, boya endüstrisi ve enerji üretimi gibi değişik alanlarda kullanılabilir hale getirilmesi aşamalarını kapsamaktadır.

Bu bağlamda Cevher Hazırlama; zenginleştirme, hammaddeleri zararlı maddelerden arındırma ve boyutlandırma gibi işlemleri içeren bir sanayi dalıdır. Sözkonusu işlemlerle ilgili, bir tesisin tasarımı ve çalıştırılması gibi teknolojik işlemler Cevher Hazırlama Mühendisliğinde önem kazanmaktadır.

Ülkemizde yeni kurulan bir mühendislik dalıdır.

(http://www.cevher.itu.edu.tr/Icerik.aspx?sid=2382)

Malzeme ve Metalurji Mühendisleri Nerelerde Çalışır?

Bir Metalurji Mühendisi, temel üretim proseslerinin hakim olduğu demir çelik ve demir dışı metallerin üretimlerinin yapıldığı tesislerin yanı sıra döküm endüstrisi, geleneksel ve ileri teknolojik seramik üretim tesislerinde, yeni malzeme araştırma ve geliştirme amaçlı merkezlerde, savunma sanayii, havacılık, uzay, tıp ve biyomedikal alanlarında kullanılmak üzere malzeme üretimi yapılan alanlarda kolaylıkla istihdam edilebilir. Bölümümüzden mezun olan yeni mühendislerimizin çalışabileceği başlıca sektörler şunlardır;


Demir-Çelik Sanayi

Demir-Dışı Metal Üretim Sanayi

Cam, Seramik ve Refrakter Sanayi

Döküm Sanayi

Savunma Sanayi

Makine İmalat Sanayi

Otomotiv ve Otomotiv Yan Sanayi

Uçak ve Gemi İmalat Sanayi

Plastik Teknolojisi

Kaynak Malzemeleri Üretimi Sanayi ;

Metal Şekillendirme ve İşleme Sanayi

Yüzey İşlemleri ve Kaplama Sanayi

Elektrik-Elektronik Malzeme Üretimi

Manyetik Malzeme Üretimi

Biomedikal Malzeme Üretimi

Kalite Kontrol ve Gözetim Şirketleri

(http://www.mme.itu.edu.tr/web-tr/sss.htm)

6 Ocak 2010 Çarşamba

Metalürji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü Hakkında



Metalurji ve Malzeme Mühendisliği; doğadaki mineral kaynaklarından ve ikincil hammaddelerden, arzulanan niteliklere sahip malzemelerin eldesi ve bu malzemelerin şekil ve özelliklerinin değiştirilebilmesi için gerekli proseslerin araştırılması, geliştirilmesi ve uygulanması, kullanıma en uygun mazlemenin üretilmesi veya seçimi; kullanım sırasında çalışma ortamlarındaki davranışlarının incelenmesi ve olumsuz etkilerden korunması, kullanımı sona eren malzemelerin yeniden kullanıma kazandırılması faaliyetlerini kapsamaktadır.
Yukarıda anılan faaliyetler içerisinde metal malzemelere yönelik çalışmalar önemli bir yer tutmakla birlikte seramik, plastik ve kompozit malzemelerin üretilmesi, özelliklerinin incelenmesi, geliştirilmesi; malzemelerin tasarım ve kullanımlarına yönelik felsefe ve stratejiler geliştirilmesi, yeni uygulama alanlarının araştırılması, metalurjik proseslerin çevreye olan etkilerinin iyileştirilmesi gibi konular da metalurji ve malzeme mühendisliği ilgi alanına girmektedir.
Metalurji ve malzeme mühendisliği eğitimi; yukarıda anılan faaliyet alanlarında gerekli çalışmaları planlayıp uygulamaya geçirebilecek bilgi altyapısına sahip, çağdaş teknolojileri kullanabilen ve kendi uzmanlığına uyarlayabilen, temel bilgileri üzerine bireysel gelişimini devam ettirebilecek, takım çalışmasına yatkın mühendis yetiştirmek için gerekli teorik, uygulama, laboratuvar ve pratik çalışmaları kapsamaktadır.
Bu çerçevede metalurji ve malzeme mühendisliği öğrencileri mesleki açıdan metalurjik üretim ve proses tesislerinde üretim süreçlerinin tasarlanması, analizi; metalurjik reaksiyonların incelenmesi, kinetik ve madde dengesi hesaplamaları, malzemelerin şekillendirilmeleri, özelliklerinin arzulanan doğrultuda geliştirilmesi için gerekli prosesleri tasarlayıp uygulayabilecek, neden-sonuç ilişkilerini kurabilecek temel bilgileri almaktadır.
Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü mezunları entegre metal üretim tesislerinde, haddehanelerde, dökümhanelerde, ısıl işlem, toz metalurjisi, dövme endüstrisinde, korozyon konularında ve seramik üretim tesislerinde ilgili kuruluşların üretim, kalite kontrol ve Ar-Ge bölümlerinde çalışabilmektedir.

4 Ocak 2010 Pazartesi

Metalürji ve Malzeme Mühendisliği Nedir?
















Günlük yaşantımızda kullandığımız hemen herşey, malzemelerden oluşur. Bu malzemeler, doğal olarak oluşmuş ya da yapay olarak elde edilmiş olabilir. Metalürji ve Malzeme Mühendisliği'nin çalışma konusunu da bu malzemelerin tümü oluşturur.

Günlük yaşamın doğal parçası haline gelmiş gereçlerden yarı-iletken yongalara, ulaşım ve iletişim sektöründeki kullanımlarından protez ve yapay organ gibi tıbbi uygulamalara, zırh plakaları veya süper alaşımlar gibi savunma sanayi ağırlıklı ileri teknoloji uygulamalarına kadar her alanda değişik malzemeler, taşıdıkları özelliklerle uyumlu kullanım alanları bulur. Metalürji ve Malzeme Mühendisliği’nin uygulamaları da bu geniş yelpazede kullanılan metal, seramik, cam, polimer ve bunların kompozit yapılarından oluşan her türlü malzemenin tasarımı, geliştirilmesi, üretimi, ve özelliklerinin karakterizasyonunu kapsar. Metalürji ve Malzeme Mühendisliği, bilişim teknolojileri ve genetik-moleküler biyoloji ile birlikte 21. yüzyılı şekillendirecek mesleklerden biridir.

Metalürji ve Malzeme Mühendisliği uygarlık tarihinin en eski mühendislik dalı olarak da bilinen Metalurjiden doğmuştur. İlkel çağlarda, doğada saf halde bulunan metallerin ısı yardımıyla dövülerek veya ergitilerek şekillendirilmesiyle başlayan metalürji, demir-çelik sektörünün gelişimiyle sanayi devrimine soluk vermiş, cam ve seramiklerin endüstriyel çapta üretimi ve 20. yüzyılda polimer esaslı malzemelerin, yarıiletken malzemelerin ve biyomalzemelerin geliştirilmesiyle metal dışı malzemeleri de kapsayan, disiplinler arası bir karaktere sahip, malzeme bilimine dönüşmüştür. Bugün ulaşılan nokta; başta optik, manyetik, elektronik, tıp, biyoloji olmak üzere çeşitli bilim dallarında kullanılan malzemelerin ve buna bağlı teknolojilerin nano boyutlara inmesidir.(http://www.mem.yildiz.edu.tr/nedir.htm)

3 Ocak 2010 Pazar

Demir çeliğin tarihi gelişimi


İngiltere’de krallık emirnamelerince yasaklanmasına, Fransa’da Sorbonne’un şiddetle karşı çıkmasına rağmen, ormanlar tükendikçe taşkömürüyle ısınma yaygınlaşıyordu. Evlerden bir süre sonra fabrikalara da girmeye başladı.

Önce cam (1635), bira ve tuğla fabrikalarına girdi. Derken günün birinde, bir demir döküm fabrikası sahibi, “biz niye kullanmayalım?” diye düşündü. Bu kişi Dunley idi

Ne yazık ki, bu iş Dunley’in düşündüğü gibi kolay değildi. Yalnız odunkömürünün yerine taşkömürü kullanmakla demir elde edilemezdi. Önce demir cevherinin içindeki oksijeni yok etmek gerekiyordu. Odunkömürünün görevi maden cevherinden oksijeni alarak karbonikgaz yapmaktı; yani işlem sırasında odunkömürü ikili bir rol oynuyor, önce reaksiyona gerekli ısıyı sağlıyor, sonra da kimyasal madde olarak bu reaksiyona katılıyordu. Hatta demirin içinde eridiğinde üçüncü bir rol daha oynuyor, (yüzde 1,5′dan azsa) demiri “çelik”, (yüzde 3 ya 5 olursa) “döküm” haline getiriyordu.

Yerine doğrudan taşkömürü koymak neden mümkün değildi? Çünkü taşkömürü, odunkömürü gibi hemen hemen tam karbon değil, tersine oldukça katışık bir maddeydi. Taşkömürü ısı verici olmakla birlikte kimyasal madde olarak reaksiyona katılamazdı. Katılabilmesi için taşkömürünün karbona çevrilmesi gerekliydi.

Dunley bunun da çözüm yolunu buldu:Taşkömürünü damıtarak kok haline getirmek mümkündü. Yalnız bu buluşu, uygulama alanına sokan başka bir İngiliz aile, Darbyler oldu.

Abraham Darby (1677-1717), Dudley gibi Birmingham dolaylarında doğmuştu. Bu bölgenin hem demir, hem de madenkömürü bölgesi oluşuna dikkat etti. Dindar adam, bu durumun Tanrı buyruğu olduğuna, izlemesi gerekli yolu kendisine O’nun gösterdiğine inanıyordu. Böylece Dunley’in yarıda bırakmış olduğu işi ele aldı. İskoçya’ya giderek Coalbrookdale’de bir fabrika kurdu ve taşkömürünü kok haline getirmek için deneyler yapmaya başladı. 1709′da bu işi başarmasına başardı, ama ölümü buluşunu sanayileştirmesini engelledi.

Odun kullanmadan demiri ilk elde eden oğlu II. Abraham Darby oldu (1735). Olay İngiltere’de büyük yankılar yarattı.

Ülkede taşkömürü boldu, bu da artık istenildiği kadar kok kömürü elde edilebilir, yüksek fırınlara yutabildikleri kadar yakıt verilebilir demekti. Böylece demir ve çelik üretimi arttıkça artacaktı. Uygarlığın ve İngiltere’nin kaderini değiştirecek olan “çelik çağı” açılmıştı. Baba Abraham’ın, ölümünde yılda 600 ton döküm veren fabrikalarının, üretimi oğlunun ölümünde 10.000 tona, torunu zamanında da 15.000 tona yükseldi.

Ne var ki, büyük çapta üretim, Britanya sanayii için genellikle yapılan yermelerin bir kere daha tekrarlanmasına yol açtı. Üretim miktar bakımından yeterliydi, ama kalitesizdi. Elde edilen demir, maden köpüğüyle doluydu, dolayısıyla iyi kalite demire ihtiyaç görüldüğünde, oduna sadık kalan İsveç ya da Rusya’ya başvurmak gerekiyordu.

Bu durum, özellikle sert çeliğe ihtiyaçları olan araç imalatçılarını zor duruma sokmuştu. Gerçi Birtnguccio’dan (1540) beri ’semantasyon’ yoluyla, yani demire karbon içirerek çelik yapmayı biliyorlardı, ama semantasyonlu çelik bile, sözgelişi saat zemberekleri imali gibi ince işler için, elverişsizdi

Sonunda sabrı tükenen bir saatçi kollan sıvadı ve istenen nitelikte çeliği imal etmeyi başardı. Bu, Doncasterli Benjamin Huntsman adında bir İngilizdi (1704-1776). Yüksek ısıya dayanabilecek büyük bir kabın içinde semantasyonlu çeliği koyup erittikten sonra, buna su verdi. Böyle eritilip su verilen çelik en ince araçları bile imal etmeye yarayacak nitelikteydi. Şunu da hemen ekleyelim; bu yolla ancak az miktarda çelik imal edebilirdi, dolayısıyla fiyatı da pahalı oluyordu. Çeliği tonlarla ısmarlamakta olan mühendisler, buluştan bu yüzden hoşnut kalmamışlardı. Sheffield Çelik Fabrikası da, Huntsman çeliğini çok sert olduğundan kullanmak istemedi.

Madem çelikte önemli olan karbon oranıydı; bu iki şekilde, ya karbonsuz demire karbon vermek ya da fazlasıyla karbonlu dökümden karbon çıkartmakla elde edilebilirdi. O güne kadar birinci yoldan gidilmişti. Ama bu yol ihtiyaçları karşılayacak miktarda çelik vermediğinden, ötekini denemek yerinde olacaktı. İngiliz madencisi Henry Cort da böyle düşünmüştü her halde. Dökümü karbonundan arıtmak için oksitleyici bir maddeyle karıştırıp kor haline gelinceye kadar ısıttı. Fazla karbonu böylece giderdiğinde, elde ettiği maddeyi, köpüğünden arıtmak için dövmekten başka iş kalmıyordu.

Cort’un fırınına “Uzun alevli fırın” ve kullandığı yönteme de “puddlage” (dökme demiri ocakta tavlama) adı verilir. Bu buluş sayesinde sanayiye yetecek miktarda iyi kalite çelik elde edilebiliyor; dolayısıyla Rusya ve İsveç’in tekeli kaldırılıyordu. Böylece İngiltere çelik piyasasına hâkim oldu. Ve gerek madeni, gerekse üretim yöntemiyle dünyaya kendini kabul ettirdi. İngilizler madencilikte dünyada rakipsiz duruma yükselmişlerdi.

Birçok ülkeler, İngiliz mühendislerini davet ediyor, kendi ülkelerinde demir fabrikaları kurmakla görevlendiriyorlardı. Madeni araç imali konusunda İngiliz mühendislerine baş vurulmaya başlandı. Fransa ve Almanya’da ilk yüksek fırını İngilizler kurdu. (1787). Buhar kazanlarını ‘monte’ edenler de onlar olduklarına göre, o dönemde İngilizler dünya sanayisini ellerinde bulunduruyorlardı, diyebiliriz.

ÇELİK ADİ BİR MADEN HALİNE GELİYOR

Çeliğin her bakımdan demire üstün olduğunu herkes takdir etmekteydi. Ama geçen yüzyılın ortalarında lüks bir maden durumundaydı. Sözgelişi, 1864′te Fransa, 1.213.000 ton dökme demir, 792.000 ton demir ve yalnız 41.000 ton çelik üretmekteydi. Bununla da sadece silah, bıçak, testere ve benzeri gereçler imal edilmekteydi. Semantasyon ya da eritme yoluyla olsun, imali güç ve pahalı oluyordu. Öyle ki, bu durumda çelik bir köprü inşa etmek söz konusu olamazdı.

O sıralarda Londra’da Henry Bessemer (1813-1898) adlı bir mucit yaşamaktaydı. Son derece verimli bir zekâya sahip olan bu kişi, çok çeşitli konularda başarılı çalışmalar yapmıştı; optik camlar ve kadife üzerinde basma konusunda yenilikler getirmiş, bir yazı makinesi, bir tulumba, kanatçıkları olan bir obüs imal ve dalgalardan sarsılmayan bir gemi inşa etmişti.

Bu son icadının III. Napolyon tarafından reddedilmesi üzerine (1855) atölyesine döndü ve başka araştırmalar yapmaya koyuldu. Madenciliği geliştirmeye karar verdi ve dökme demirin erimekte olduğu fırının başına geçip incelemelere girişti. Böylece, günün birinde sıvı halindeki dökme demirin üzerine esen soğuk havanın onu soğutacağı yerde ısıyı yükselttiğini hayretle gördü. Servetinin büyük bir bölümünü yutan bir dizi denemelerden sonra, bu oluşumun nedenini bulabildi. Hava akımı demirde bulunan karbon, silisyum ve manganez gibi öğeleri yakmaktaydı ve ısıyı yükselten işte bunların yanmasıydı. Kısacası dökme demirin karbonunu yakarak Huntsman yönteminden daha kolay ve daha fazla miktarda çelik elde edebilmekteydi.

Bessemer yöntemi yalındı: Eritilmiş dökme demiri soğuk bir toprak kaba dökmek ve üzerinden bir hava akımı geçirmek yeterliydi. Sanayi, buluşu hemen benimsedi, ama mucitin dediği kadar kolaylıkla uygulanamadığını fark eder etmez de

aynı çabuklukla itti. Bunun üzerine Bessemer kendisi bir çelik işletmesi kurdu ve Sheffield’deki fabrikasında bu yöntemi geliştirmek için ciddi çalışmalar yapmaya koyuldu. İki yılına ve servetinin kalan bölümüne mal oldu, ama sır bulunmuştu. Kulakları sağır edici horultular ve fışkıran alevler içinde çelik kusan, içi kil döşenmiş yirmi ton kapasiteli dev imbiklerle uygulanan konvertisör tekniği doğmuştu.

Unutmamak gerekir ki 1851′de İngiltere yalnızca 60.000 ton çelik imal etmişti. Bunu, 1880′de 1.320.000 tona 1890′da 3.637.000 tona (%45′i Bessemer yöntemiyle) yükseltti. Aynı yıl Fransa’da üretim 389.000 tona (%26 Bessemer); Almanya’da 1.613.000 tona (%16 Bessemer) ve A.B.D.’de 4.346.000 tona (%88 Bessemer) ulaştı.

Almanyada’ki %16 ile A.B.D.’deki %88 oranı arasındaki büyük fark nedeniyle okurlarımın aklına şu iki soru takılmıştır: 1) Neden bütün ülkeler üretimlerinin tamamı için Bessemer yöntemini benimsememişlerdi? 2) Neden çoğu yerde sadece yardımcı yöntem durumunda kalmaktaydı?

Bu, Bessemer yönteminin bile kendine göre sakıncalarının bulunmasından ileri geliyordu. Çelik büyük bir hızla elde ediliyordu; öyle ki, başındaki işçi madeni tam olarak hangi anda akıtması gerektiğini iyice belirleyemiyordu. Bir dakika önce akıtsa, dökme demirin çeliğe dönüşümü tam olmuyor, bir dakika sonra, demirin kendisi yanıyordu. Yani işlem süresinin çok kısa olması sonucu oluşumu ve madenin niteliğini kontrol etmek imkânsızdı. Öyle ki bu yöntemle mükemmel ve her işe elverişli bir maden elde edilemiyordu: Elde edilen, çelik raylar için uygun, buna karşılık araç imali için yetersizdi. Bu nedenle teknisyenler daha yavaş bir yöntem bulunamaz mı diye düşünmeye başladılar.

MODERN ÇELİĞİN SIRRINI BULAN ADAM

İlk çözüm şeklini getirenler Siemens kardeşler oldular. Siemensler yetenekli bir mühendis ailesiydi. Bunlardan Ernst’ten (1816-1892) telgraf konusunda söz etmiştik; ilerde de dinamonun icadındaki katkısına tanık olacağız. William (1823-1853) İngiltere’de bir su altı kablosu fabrikası kurmuştu. Onlara kardeşleri Frederich (1826-1904) ve elektronikte başarılı çalışmalar yapmış olan Ernst’in oğlu Wilhelm’i (1855-1919) de katmamız gerekir.

Fırını icat eden Frederich oldu ve bunu William uygulamaya koydu. Bu fırındaki gaz ocakları gazı ve havayı yakıyor, bu işlem ısıyı artırdığından hem yanar maddeden tasarruf ediliyor, hem de verim yükseliyordu. Bu yöntem daha önceleri cam sanayisinde kullanılmış ve yüksek fırınlar da uygulanmıştı. Fransız mühendisi Louis Le Chatelier (1815-1873) de dökme demiri eritmede kullanmayı denedi.

İlke iyiydi ama uygulaması güçlükler çıkarttı: Le Chatelier fırının içini döşemeye elverişli sertlikte tuğla bulamadı. Bununla birlikte girişimi küçük bir fırının sahibi olan Pierre-Emile Martin’in (1824-1915) dikkatini çekti. Maden mühendisi olan Martin, Bessemer’den farklı olarak birçok şeylere birden el atmaktansa, bir tek konunun üstüne eğilip onu derinliğine incelemekten hoşlanan bir insandı.

Babasının Fourchambault’daki atölyesinde yaptığı staj ve Sireuil (Charante) fabrikalarındaki tecrübeleri, Bessemer yönteminin kusurlarını meydana çıkarmasına yol açtı ve bunları nasıl giderebileceğini kendi kendine sordu.

Siemenslerin ve Le Chatelier’nin girişimleri ona yol gösterdi: Bütün iş, fırınların içini kaplamaya yarayacak uygun sertlikte bir madde bulmaktı. Martin, 1863′te Le Chatelier ve William Siemens’le bağlantı kurdu ve onların öğütleri uyarınca bir fırın inşa ettirdi. Ertesi yılın nisanında ilk çelik akmaya başladı. Bunda dökme demir, silisli tuğlalarla döşenmiş bir tabanın üzerine konmakta ve gaz ocaklarıyla ısıtılmaktaydı. Bu şekilde, karbondan arıtma işlemi ağırlaştırılmış olduğundan dilenen andan durdurmak mümkün oluyor, böylece istenen kıvamda çelik elde edilebiliyordu.

Beratı 1865′te alınan Martin yöntemlerinin pratik bir şekilde uygulanabilmesi için mucitin daha uzun zaman incelemeler yapması gerekti. Martin çalışmalarının ürünlerini alabilmiş ve başarısını gölgeleyen hiç bir sıkıntıyla karşılaşmamıştır Gerçekten, birçok madenciler Martin yönteminin üstünlüğünü takdir etmişler ve hemen uygulamaya koymuşlardı, ilk Sireuil’de uygulanan bu teknik hızla yayıldı ve fırınların kapasiteleri gittikçe artarak 200 tona vardı. Buna paralel olarak nitelik ve çeşitlerde de gelişme görüldü, öyle ki, bir süre sonra birçok ülkelerde Martin yöntemi Bessemer’i büsbütün ortadan kaldırdı.

1915′te Martin öldüğünde, Martin çeliği Fransa’da üretimin %34′ünü Almanya’da %35′ini, Amerika’da %66’sını, İngiltere’de %71′ini kapsamaktaydı. Bessemer’in ülkesi İngiltere’de bile 1948′de üretilen 12.987.000 ton çeliğin 14.877.000 tonu Martin yöntemiyle elde